Rivayetler

İnkese Mağarası, İstanbul, 21-23 Eylül 2018

Geziye Katılanlar: Recep Can Altınbağ, Emre Can Güzel, Erdi Şencan, Tutku Nergiz, Anıl Alyanak, Bülent Efe Temur, Tuğçe Nur İlbaş, Beliz Aydın, Eren Kenan, Serhat Uzun, Dilek.

21 Eylül Cuma akşamı saatler 19.00’ı gösterdiğinde, öncesinde çantalanmış olan malzemelerin arabaya taşınmasıyla birlikte yolculuğa başladılar. Aslında bu kısım o kadar da kolay olmamıştı. Altı kişilik ekibin kişisel çantaları, (Recep çanta getirmemiş.), yemek malzemeleri ve mağara ekipmanları da düşünüldüğünde arabada pek yer kalmamıştı. Bagaj kısmında oturan Efe için sadece 3 saatlik oksijen barındıran minik bir yaşam alanı oluşturuldu. Recep daha öncesinde İnkese mağarasına bisiklet ile gidip geldiği için yollara gayet hakimdi. Navigasyonun çalışmadığı ya da hatalı gösterdiğini düşündükleri anlarda Recep devreye girip “Soldan soldan” diyerek arabayı yönlendiriyordu.

Kamp alanına yaklaştıklarında su bidonlarının birini doldurmak için çeşmeye yanaştılar. Arabadan çıkışı en rahat olan kişi Eren olduğu için bidonu alıp suyu doldurmaya başladı. Su çok az aktığı için çok yavaş doluyordu. Eren buna güvenip arkadaşlarının yanına sohbet etmeye geldi. Döndüğünde suyun dolduğunu fakat bir kısmının yalaktan yani beklemiş sudan dolduğunu söyledi. Buna bir takım itirazlar gelse bile yorgunluk ve saat itibariyle kimse yeniden doldurmak istememişti. Bu fikrin yanlış olduğunu ertesi gün Serhat’ın bidonda yengeç var açıklamasından sonra anlamışlardı. Neyse bir şey olmaz ya zaten çok su içmedik diyerek konuyu kapattılar.

Sabah 9.00 civarında altı kişilik ekibin dört kişisi iki grup halinde mağara girdi. Mağara hakkında öncesinde söylenen takıl geç gerektiren bir kısım ve döşeme gerektiren 5 metrelik iniş var sözleri ekibi iyice heyecanlandırmıştı. Recep ve Beliz döşeme setini ve kalan malzemelerini çantalayıp gitmişlerdi. Eren ve Efe ise mağarada öncesinde gidilmeyen bölgeye mini bir keşif düzenleyip ölçüm yapacak Tuğçe ve Anıl’a durumu aktaracaklardı. Anıl ve Tuğçe dışarda bekleyip kalan ekip geldikten sonra mağaraya gireceklerdi. Bu zaman dilimi çok da az değildi. Canı sıkılan ikili Anıl’ın ağaç anıt yapması ve parende atma denemeleriyle zamanı daha hızlı eritmişlerdi. Sonunda diğer ekip geldi (Erdi, Tutku, Emre, Serhat, Dilek). Kısa bir sohbet ardından Tuğçe ve Anıl ölçüm setiyle mağaraya girdi. Mağarada biraz ilerledikten sonra Efe, Recep, Beliz ve Erenle karşılaştılar. Eren ve Efe yapılacak işlerden kısaca bahsetti. Recep döşemeye başlamak için uygun bir duvar arıyordu. Sonrasında şöyle bir açıklama yaptı: “Aslında buradan inilir ama ya çıkamazsak, o yüzden döşeyelim”. Eren ve Efe mağaradan çıktıklarında diğer ekip içeri girdi ve döşemenin başladığı noktaya geldiler. Beliz ve Recep döşeme yaparken Emre ve Serhat yanlarından geçip inişi tamamladılar. Yaşanan bu olay saatlerce devam edecek hatta her konusu açıldığında bahsedilecek bir goygoya dönüşecekti. Ölçümler ve diğer işler tamamlandığında herkes mağaradan çıkmıştı.

Akşam saatlerinde yenilen ve kimin yaptığı tam olarak söylenmeyen makarna yoğun eleştiriler almıştı. Serhat yakınlarda bir mağara daha olduğunu söyledi. Anıl, Tuğçe, Tutku, Serhat ve Dilek mağarayı aramak için yürüyüşe çıktılar. Serhat mağaraya daha önce gittiğini ama yolu hiç hatırlamadığını söylüyordu. Çok kısa bir yürüyüşün ardından yol ayrımına geldiklerinde sağdan gitmeleri gerektiğini yaklaşık 1 saat sonra anlayacaklardı. Serhat “Yol hiç tanıdık geliyor mu?, Nasıl bir yerdi?” gibi sorulara “Hayır.” cevabını veriyordu. “Kayalıkları bulmamız lazım.” diyerek aramaya devam ediyorlardı. Bu esnada kamp alanından geldiğini tahmin ettikleri birkaç ses duydular. Bu sesi Tuğçe domuz olarak, Anıl bateri olarak, Tutku ise tüfek olarak yorumlamıştı. Nihayet kayalık olan bir bölge buldular. Biraz aşağı doğru inen Serhat mağarayı bulmuştu. Mağaraya giren ekip birkaç kola ayrıldığını o kolların da ufak tefek darallara ayrıldığını görünce daha sonra gelmek üzere kampa dönmeye karar verdiler. Eren ve Efe mağarada kalan malzemeleri toplamak için tekrar girdiler. Daha sonra ateşi biraz daha güçlendirip başında oturulmasına hazır hale getirdiler. İlginç bir şekilde bu kampta kimse ateş başında oyun oynamamıştı. Eren ve Bülent’i çıktıklarında ilginç ama bir o kadar doyurucu bir yemek bekliyordu. Yaklaşık bir kilo bulgur ve üç konserveden oluşan nohut barbunya karışımı aynı tencerede karıştırılarak yapılmıştı. Bulgurun şişmesine bile fırsat verilmeden yenilen yemek sonrasında herkese bir şişkinlik çöktü. Buna rağmen kısa bir süre sonra Recep, patlamış mısır yapmak için mısırları ateşin başına getirdi. Her zamanki gibi amacı farklı bir şey yapmaktı. Mısırların yağsız da patladığını söyleyerek ateşin ortasına bir avuç mısır attı. Gerçekten de patlayan bu mısırları tatma imkanları yoktu. Tencerede pişen mısırlarda hafif yanık olmasına rağmen yenmişti. Bu sırada Tutku “Patlamış mısırı niye hep Erdi yapıyor şimdi anladım.” dedi.

İlerleyen saatlerde Emre “Hadi ateşi güçlendirelim.” dedi. Önce ona Recep destek verdi ve ateş büyümeye başladı. Daha sonra Anıl, Emre ve Recep buldukları her odunu ateşe atmaya başladılar. Kısa bir zaman sonra iyice büyüyen ateşin etrafında kimse oturamamaya başladı. Buna rağmen odun atmaya devam ediyorlardı. Bu olay yıllar sonra muhtemelen şu şekilde anlatılacaktı: “İnkese’de bir ateş yakmıştık 6-7 metre falan vardı.”. Ateşin tadını yine instagram kullanıcıları çıkardı. Telefon çektiğinde paylaşılmak üzere fotoğraflar çekildi. Ateş azalmaya başladığında kimsenin odun toplayacak hevesi kalmamıştı. Biraz sohbet ettikten sonra yatmaya karar verdiler. Emre uyku düzenini ayarlamaya çalışıyordu. İki kişilik çadırda üç kişi yatacakları için bu çok önemliydi. Köşelerde yatmayı düşünse de en sonunda ortaya yatıp Efe ve Recep’i köşelere atarak rahat bir uyku çekmeye karar verdi. Sabah olduğunda kahvaltı yapan ekibin bir kısmı mağaraya girmek için hazırlanmaya başlarken diğer kısmı batak oynamaya başladı. Serhat’ın batakta ilginç bir taktiği vardı. Onların batmasını bekleyeceğime ben girerim isimli bu taktiğin başarısızlıkla sonuçlandığı iki üç oyun sonra kabul edildi. Efe ve Eren, Anıl’ı da ikna edip mağaraya girdiler. Eğlenceli bir shift onları bekliyordu. Mağarada müzik dinleyerek ilerlemek, ıslanmak, çamura gömülmek gibi faaliyetlerin ardından ölçümü bitirip çıktılar. Çıktıklarında Beliz, Tuğçe ve Recep kalmıştı. Eren “Bir an önce hazırlanalım trafiğe kalmadan çıkalım.” dedi. Hazırlıkların ardından arabaya zor da olsa yine sığmayı başardılar. İstanbul’a geldiklerinde İstinye Park’ta yemek yemeye karar verdiler. Bu fikir çamurlu sakallar, yapışık saçlar ve duman kokusuyla pek de hoş değildi. Yemeğin ardından kulüp odasına gelip eşyaları yerleştirdiler. Biraz dinlendiler ve dağıldılar.

Son ölçümle birlikte mağaranın uzunluğu 2 km’ye çıkmıştır. Mağara Haritası için tıklayınız.

Shiftler:

22 Eylül Cumartesi:

  • Döşeme: Recep, Beliz
  • Araştırma: Efe, Eren
  • Ölçüm: Tuğçe, Anıl
  • Turistik: Emre, Serhat, Erdi, Tutku

23 Eylül

  • Ölçüm, Araştırma ve Toplama: Eren, Efe
  • Ölçüm ve Araştırma: Eren, Efe, Anıl

Anıl Alyanak